9 Ara 2011

fakat ben...


fakat ben...
fırtına kopan suyu yüreğime serperek
sonsuz bir çölü umarsızca söndürdüm.
galiba son yudumu içerken
değil mi ki bir rüya açıklanabilir başka bir rüyayla
bir yalan örtülebilir
daha iyi bir yalanla
ve zamanın hiç merhameti yok geçip gider daima

fakat ben...
eninde sonunda yenilmeyi bir yazgı olarak benimseyen
ben yenilen ve yenildikçe bir zaferi büyütmeyi düşleyen
susuyorum
galiba.
bilinç ve uyuşma kolkola gidiyorken
şimdi hangi şarkıda yarım kaldığım
hangi sözde takıldığım gibi
bir muamma
karmakarışık yapıyor daha da daha da
suskunluğu



mırıltının isyanıyla doğrultunca başımı
ben aslında yani tamam bazen evet
hep böyle yıpranmış bir kitap gibi değilim
ve biliyor bütün sabahlar nasıl uyandığımı


fakat ben...
atılmış her adımda ensede bir nefes
korkunun titreterek vücuda yerleşmesi
ve bir besmele ile dilden dökülüşü...


fakat ben...
galiba...
kötü bir hamleyim oyunu kaybettiren.

 
ç.b.






8 Eki 2011

gönül yarası

bir filmin en güzel sahnesi bir şarkının söylendiği sahne olabilir mi?... olur olur...bal gibi olur...
    "dağların inciri, dağların güzeli
      incir ağacısın, gam götürensin
     güllerin içindesin, güllerin içindesin
     incir ağacısın, gam götürensin"

10 Tem 2011

gerçekten ölen onyedi yaşında bir devrimcinin şarkısı


tanrım
bunu hiç beklemiyordum.

-hakan albayrak-

sayıklamalar...


şimdinin uykusunda
zehir zemberek
bir yanı hep eksik
eski ninniler...

bindiğimiz tahta atların
bir ayağını kırdı
şımarık çocuklar
ve bize üç ayaklı bir atla
oyunu bitirmek kaldı...

ç.b.

3 May 2011

Ben Ruhi Bey Nasılım


Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.

O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi.

Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen -
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.

Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.

Koylardan
Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
Ayırmasam kendimi
Diyorum ayırmasam
Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
Cepleri yüreği cepleri
Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
O müthiş öğle sıcağında
Pencerenin önünde örgü ören birinin
- Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
Görülmediği gibi
Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.

-edip cansever-

yaşamak lazım...


birden bire değişmez hiçbir şey... adımları sabırla atmak lazım...
birden bire çıkmaz gökkuşağı... güneşi ve yağmuru izlemek lazım...
birden bire ölmez insan... yaşamak lazım...

5 Oca 2011

akıl fikir...



"Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri
                                    değiştirme gücü ver.
            Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla.
                        İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver."

bir çin atasözü gibi bir şeymiş bu. belki de başka birinin sözüdür bilemem, ben sanal alemin yalancısıyım.
ama güzel bir dua...
"tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver."
eğer benim elimden gelen şeyler var da yapmıyorsam beni kendime getir ki elimden gelenin en iyisini yapayım. şikayet ettiğim onca şey varken onları değiştirebilme imkanım varsa bunun için kalbime kuvvet ver. şimdi yapabileceğim şeyleri bir şekilde önemsemeyip, savsaklayıp yapmıyorsam ve yarın bundan pişmanlık duyacaksam, "keşke" yi dilime zikir yapacaksam şayet... hayır hayır tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver...
oturduğum yerde hayat bomboş, her şey saçma diye diye ömür tüketirken sars beni, bir yola koy beni...

"Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla."
ve her şeye rağmen değişmeyecekse bir şeyler, kaderse, olmuşsa artık, dönüşü yoksa, bu hayatı böyle kabullenmemi sağla...
olanla yetinmeyi, verilenle doymayı, elde kalanla yaşamayı sağla...

"İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver."
ve tüm bu karmaşadan parçalanmadan çıkabilmem için akıl ver bana... gereksiz isteklerden, saçma ısrarlardan, kandırmaca sözlerden, yanlış yollardan, bitmeyen hırslardan kurtulmak için akıl fikir ver...



sanki... sanki...


sanki bunca telaş bir yere taşıyacak beni, sanki bunca adım bir yere götürecek beni, sanki bunca sözüm ulaşacak bir yerlere, sanki bunca şiir yazılabilecek yine, sanki bunca kitap cevap olabilecek bana, sanki bunca sanki yetecek iyi bir yazı yazmaya...

sustum...