“Nasıl
geçti habersiz, o güzelim yıllarım
Bazen
gözyaşı oldu bazen içli bir şarkı…”Bu hicaz şarkıyla başlıyor oyun. Karanlıkta şarkının sözleri kulağınıza güzel bir şeyler fısıldarken yavaş yavaş belirmeye başlayan dekorda eski, yıpranmış bir konak ve sonbahar yapraklarıyla dolmuş bakımsız sanki kimsesiz bir bahçe şarkıyı daha da anlamlı kılıyor. İlk andan itibaren hüzün gelip yerleşiyor içinize ve oyunun sonuna kadar da ara sıra tebessüm ettiren bazı diyaloglar dışında hüzün hükümranlığını sürdürüyor insanın üzerinde. Murathan mungan'ın aynı isimli eserinden sahneye aktarılmış bir oyun Dört Kişilik Bahçe.
Fatma Aliye’nin yalnızlığına, dış
dünyadaki yaşamdan uzak kalışına, bahçenin sınırları içindeki yaşamdan başka
bir yaşanmışlığı olmamasına kısaca Fatma Aliye’nin hüznüne tanıklık ve ortaklık
eden şey içinde çeyizlik porselen yemek takımlarının olduğu vitrindir. Fatma Aliye henüz kimsenin yemek yemediği,
hiçbir sofraya konulmamış, öylece kullanılacağı, işe yarayacağı, mutlu aile
sofralarına yerleştirileceği günü bekleyen bu porselenlerle bağdaştırır
kendini. Bazen gider okşar onları, tozunu alır, hayal kurar belki. Yıllar sonra
çıkıp gelen Talia’ya da anlatır porselenlerinin hikayesini. Talia çıkıp
geldiğinde onca kırgınlığına ve kızgınlığına rağmen çok mutlu olur Fatma Aliye,
affetmeyi tercih eder. İki kardeş konağın perişan bahçesinde geçmişi yâd eder,
çocukluğun güzel günlerini anımsarlar.

“Kapıldım
gidiyorum bahtımın rüzgârına
Ey
ufuklar diyorum yolculuk var yarına
Ayrılık
görünmüşken yar tutmuyor elimden
Misafirim
bugün ben gurbet akşamlarına”
Arka
planda bu şarkıyı mırıldanıyor sanki tüm karakterler. Talia tekrar evi terk
ederken, Fatma Aliye Talia’nın bıraktığı mektupla gerçeklerle yüzleşirken, Afife
Reşat bir şey olmamış gibi davranırken ve hep bir ümit Reşat’ı beklerken,
Server paşa, Nerime sultanı düşünerek İstanbul ışıklarına dalıp giderken… Çınar
ağacının sararıp düşen yaprakları gibi bahtının rüzgârında savrulup giden aile
fertleri…
“Bu
son şansımız Fatma Aliye. Bu son şansın.
Biz
ve sen artık ayrılmaz bir bütünüz. Ve aynı yolculuğun ortak gezginiyiz. Bunu
biliyor muydun?
Bu
son durağımız Fatma Aliye. Bu son konak, bu son kuşak Fatma Aliye.”
Vitrinde yaşamayı bekleyen porselen
tabakların isyanındaki gibi Fatma aliye ve ailesi için son konaktır Emirgan’daki
bu konak. Oyun Fatma Aliye’nin sinir krizi anında paramparça ettiği
hayalleriyle son buluyor ve son bir mektupla. Asla gönderilemeyecek bir mektup.
Kırık dökük hayatlar ve harap bir konak, yaşlı bir çınar, ayrık otları
tarafından sarılmış bir bahçe, geri planda son İstanbul, birilerine hicran
taşıyan uduyla Fatma Aliye…
Eski Yeşilçam filmlerini ama hüzünlü ve
ahşap bir konakta geçen filmleri, eski İstanbul şarkılarını, hikayelerini
sevenlerin beğenerek izleyeceği bir oyun Dört Kişilik Bahçe.
“biz
bahçemizin dışındaki dünyayı hepten unuttuk. Şimdi de bu unutkanlığın bedelini
ödüyoruz…”
Ç.B.